İki Toprak Arasında Mücadele: Doğu Türkistanlı Göçmenler

FEYZA PINAR KILINÇ

Doğu Türkistan yahut Uygur diasporası, Doğu Türkistan topraklarının Çin devleti tarafından 1949 tarihinde işgal edilmesi ardından bölge halkının topraklarını terk etmeleri ile oluşmaya başlamış, 2000lerden sonra ciddi bir genişleme yaşamış bir oluşumdur. Bu genişleme özellikle Xi Jinping yönetimi altında 2014 yılında Doğu Türkistan’da[1] ilan edilen “Şiddetli Terörizme Karşı Sert Mücadele Kampanyası” ardından Doğu Türkistan’da şiddetlenen politik, dinî ve kültürel baskı sebebiyle artan göç dalgası ve 2017’de uygulamaya konulan toplama kampları ve köle işçilik politikaları ile tepe noktasına ulaşmıştır. Çin devletinin Doğu Türkistan’da yürüttüğü baskı politikaları doğrultusunda yurt dışına çıkma hakkını da de facto yasaklaması, göçmek isteyen Doğu Türkistanlıların kaçak yollarla iltica etmelerine sebep olmuştur. Kaçarak göçmek zorunda kalma hali Doğu Türkistanlılar için birçok hayati tehlike barındırmaktadır. Sıkı bir şekilde denetlenen sınırlarda yakalanan yahut göç yolundan, sığınılan ülkeden geri gönderilen Doğu Türkistanlılar ölüm, toplama kampına tutsak edilme veya devlet eliyle kaybettirilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.

Uygur Türkü bir kadın. Kaynak: Getty Images

Zorlu şartlara rağmen ivme kazanan göç neticesinde Doğu Türkistanlıların sürgün olduğu önemli ülkelerden biri de Türkiye olmuştur. Türkiye, göçmen Uygur ve Kazakların milli ve dinî bir bağ kurduğu, ortak bir tarih anlatısı ile kendilerini yakın buldukları ülkelerden biri olması sebebiyle Doğu Türkistan diasporasının şekillendiği önemli duraklardan biridir. Bugün Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlıların sayısının 50.000’i geçtiği tahmin edilmektedir. Türkiye’ye göçen Doğu Türkistanlıların birçoğu vatandaşlık statüsüne sahip değil, elimizde net bir veri bulunmasa da tahmini olarak sadece 4-5 bin Doğu Türkistanlının vatandaşlık statüsüne sahip olduğu öngörülmekte. Bu da Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlı nüfusun %90’ının süresiz ikamet izni ile barındığını ortaya koymaktadır. Bu durum birçok açıdan Doğu Türkistanlıları kırılgan bir konuma itmekte. Süresiz ikamet izni kapsamında yer almayan çalışma hakkı sebebiyle Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlıların birçoğu kaçak işçi olarak güvencesiz şartlarda, adil olmayan bir ücrete çalıştırılmaktadır.

Doğu Türkistan’dan kaçmak zorunda kalan birçok Uygur, aile üyelerinin bir kısmını veya tamamını geride bırakarak, kimsesiz bir şekilde yeni bir hayat kurmaya çalışmaktadır. Çalışmak isteyen Doğu Türkistanlılar mevcut şartlarda birçok ciddi sorunla karşılaşmaktadır. Dil sorunu, eğitimde denklik kabulü sorunu, hukuki statü, aidiyet problemi, toplumsal adaptasyon, sağlık hizmetlerine erişim, psikolojik tahribat gibi birçok sebepten ötürü Doğu Türkistanlılar Türkiye’de çalışmak ve barınmakta önemli zorluklar çekmektedir. Örneğin, iki ay önce sosyal medyada yayılan yardım çağrısı ile gündeme gelen Muhammed Tursun, Türkiye’de yaşayan ve süresiz ikamet izni olan Uygurlardan biri. Çalışma izni olmaması sebebiyle geçimini yurt dışında sağlamak amacıyla altı aylığına Afrika’ya çalışmaya gitmek durumunda kalan Tursun, döndüğünde havaalanında alıkonulmuş, Türkiye’ye alınmamıştı. Türkiye havaalanından Afrika’ya iade edilme ihtimali üzerinde durulan Tursun, Afrika’ya iade edilmesi halinde Çin’e geri gönderileceğinden endişe duyduğunu dile getirerek Türkiye’deki sivil topluma ve insan hakları derneklerine dayanışma çağrısında bulunmuştu. Çin’e gönderilmesi halinde Türkiye’de yaşayan eşi ve çocuklarından ayrılacak ve ölüm tehlikesi ile karşılaşacak olan ancak yurtdışında çalışmaktan başka pek şansı olmayan Tursun’un durumu; Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlı göçmenleri birçok açıdan çaresiz bırakan durumunun adeta bir özeti gibi.

Belki bambaşka geçmiş deneyimlerle Türkiye’de yollarımızın kesiştiği Doğu Türkistanlı göçmenlerle, göçmen kadınlarla ortaklaşan birçok yönümüz var. En önemli ortak yönümüz de onurlu bir yaşam arzu etmemiz, bu arzuyla bir hayat kurmaya çalışmamız. Doğu Türkistanlı göçmenlerin deneyimleri ve ortaklıklarımız, onurlu bir yaşam için dayanışmaktan başka bir yol olmadığını bir kez daha hatırlatıyor.

Doğu Türkistanlı göçmenlerin önemli bir kısmını eşleri toplama kamplarında tutsak edilen Uygur kadınlar oluşturmaktadır. Bu kadınlar, kamplara alınan eşlerinin durumundan habersiz ve kimsesiz bir şekilde, Türkiye’de çalışma izni olmadan, ya Uygur diasporasının dayanışmasıyla, sosyal yardımlaşma derneklerinden gelen kısıtlı yardımlar ile ya da kaçak işçilik yaparak Türkiye’de hayatta kalmaya çalışmaktadır. Çin’de yahut Doğu Türkistan’da eğitim görmüş olan Doğu Türkistanlı kadınların birçoğunun diploma denklik sorunu yaşaması ve Türkiye’de işlerini yapabilmeleri için tekrar geçerli bir eğitim alması gerekmesi, bu sebeple çalışma izni olsa dahi vasıfsız işlerde ve işin piyasa değerinin altında çalışmaya mahkûm edilmesi bu göçmen kadınların Türkiye’de yeni bir hayat kurma imkânlarını ciddi anlamda kısıtlamaktadır. Bunun ötesinde, Türkiye’de yetişmemiş olan Doğu Türkistanlı göçmen kadınların birçoğu Çin’deki ÇKP endoktrinasyonuna dayanan eğitim sistemine olan tepki, geleneksel aile yapısı vb. birçok sebepten ötürü yüksek eğitim görmemiştir. Bu da göçmen olma deneyimiyle beraber yalnız bir hayat mücadelesi yürütmek zorunda kalan Doğu Türkistanlı kadınların, günlük hayatlarından aşina oldukları temizlik, yemek, çocuk bakımı, terzilik gibi işleri dışarıda bir geçim kaynağı olarak yapmalarına sebep olmaktadır. Bunun dışında tekstil sektöründe de Doğu Türkistanlı kadınların istihdamının yaygın olduğu görülmektedir. Tekstil sektörü, genelde kadınların yoğun çalıştığı bir alan olması sebebiyle işverenler için sigortasız ve ucuz işçilik sağlayan Doğu Türkistanlı kadınları istihdam etmek de elverişli görülmektedir. Türkiye’deki kırılgan hukuki statüleri, ekonomik şartları ve kadın olmaları sebebiyle göçmen Uygur kadınlar, maaşların ödenmemesi, uzun saatler çalıştırılma gibi birçok hak gaspıyla karşılaşmaktadır. İtiraz etmeleri halinde işten atılmak, geri gönderilmek yahut hukuki bir yaptırıma tabi tutulmak korkusu yaşayan Doğu Türkistanlı kadınlar ya sindirilerek çalışmaya devam ettirilmekte ya da kovulmaları ve iş hayatından dışlanmaları sonucunda geçim sıkıntısıyla yüzleşmektedir.

Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlı göçmenlerin, bilhassa kadın göçmenlerin durumu Türkiye’de herkes için giderek güvencesizleşen emek piyasasının durumunu ve göçmen olma deneyiminin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Belki bambaşka geçmiş deneyimlerle Türkiye’de yollarımızın kesiştiği Doğu Türkistanlı göçmenlerle, göçmen kadınlarla ortaklaşan birçok yönümüz var. En önemli ortak yönümüz de onurlu bir yaşam arzu etmemiz, bu arzuyla bir hayat kurmaya çalışmamız. Doğu Türkistanlı göçmenlerin deneyimleri ve ortaklıklarımız, onurlu bir yaşam için dayanışmaktan başka bir yol olmadığını bir kez daha hatırlatıyor.


[1] Doğu Türkistan, ağırlıklı olarak Uygur ve Kazakların yaşadığı, Çin devleti altında resmî olarak “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” olarak anılan bölgenin yerli halkı tarafından kabul edilen ismidir. Bölge halkı tarafından Çin yönetimi gayrı meşru, işgalci ve soykırımcı bir yönetim kabul edilmekte ve Sincan (Çince: Yeni Bölge) isimlendirmesi asimilasyon politikaları doğrultusunda konulmuş uydurma bir isim olarak görülmektedir.

Yorum bırakın