M. FUAT KINA
2000li yılların ilk çeyreği çok sayıda Küresel Güney ülkesinde sosyal yardım uygulamaları açısından devasa atılımlara tanıklık etti. Başta Hindistan, Brezilya, Çin, Arjantin, Türkiye, Güney Afrika ve Meksika olmak birçok ülke, 2000li yılların başlarında hem kendi tarihleri hem de küresel açıdan eşi benzeri görülmemiş ölçekte yardım programlarını hayata geçirdiler. Bu sürece 2006 yılında Hindistan’da uygulamaya konan NREGA (National Rural Employment Guarantee Act: Ulusal Kırsal İstihdam Garantisi Yasası) ve 2004 yılında Brezilya’da başlatılan Bolsa Familia (Aile Paketi) programları dünya tarihindeki en büyük iki sosyal yardım programı olarak öncülük etti. Peki bu patlamanın küresel bir sistem olarak kapitalist sömürü ve ekonomik emperyalizm açısından önemi nedir? Bu yazı Hindistan ve Brezilya’da ortaya çıkan bazı bulgulardan faydalanarak söz konusu soruya cevap arıyor.[1]
NREGA ve Bolsa Familia programları beraberinde getirdikleri siyasi dinamikler açısından birçok benzerlik taşıyorlar. Öncelikle iki program da en yoksul toplumsal kesimleri hedef alıyor. İki ülkede de sömürge yıllarına değin izini sürebileceğimiz ciddi bir kırsal yoksulluğu olduğundan söz edilebilir. 2000li yılların başında yaşanan sosyal yardım patlaması temelde bu en yoksul kesimlere dönük bir refah açılımıydı. Elbette sadece yoksulluğu değil, aynı zamanda yoksulların politik mücadelesini de hedef alarak. Bulgular, ülkelerin en büyük kırsal toplumsal hareketlerinin mobilize olduğu yerlere daha fazla sosyal yardım dağıtıldığını gösteriyor. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Ülkenin en yoksul bölgelerinden ikisini ele alalım. İkisinin de aynı seviyede yoksulluk içerdiğini düşünelim. Bu iki bölgeden birinde daha fazla eylem, işgal, protesto veya yürüyüş gerçekleştiğinde, merkezi hükümet sistematik olarak bu bölgeye diğerine kıyasla daha fazla yardım ulaştırıyor. Bu durum iki ülke için de geçerli. İleri düzey ekonometrik modeller ve istatistiksel analizlerle ispat edilen bu bulgu, ilgili akademik literatür açısından çok yaygın bir hipotez olmasa dahi, çoğu siyasal örgüt veya aktivist tarafından aslında anlaşılması çok kolay ve halihazırda bilinen bir durum sayılabilir.
Sosyal yardımların politik amaçlarla kullanımı, diğer bir deyişle bir bölgedeki kolektif mücadeleyi satın almak, bastırmak, pasifize etmek veya içermek için istihdam edilmesi, ilgili hükümetlerin tek başlarına icat ettikleri bir strateji değil. Van Gils ve Yörük, 1980-2013 arasında Dünya Bankası’nın Küresel Güney ülkelerine dönük siyasi öneriler içeren raporlarını inceleyip bu politik kullanımın doğrudan uluslararası kurumlar tarafından tavsiye edildiğini gösterdiler.[2] Bu durum son yıllarda Meksika, Türkiye, Çin ve Arjantin gibi diğer Güney ülkeleri üzerine yapılan az sayıda çalışma tarafından da doğrulandı.[3] Bu ülkelerin tümünde hükümetler sosyal ve politik huzursuzluğun daha yüksek oldukları yerleri kayırarak radikal hareketler ve bu hareketlerin potansiyel tabanları olan yoksullar arasındaki mesafeyi açmaya çalıştılar. Bu ilk bakışta pek şaşırtıcı olmayan bir tür siyasal kontrol mekanizması olarak algılanabilir, ancak buna indirgenmemeli. Nedenini açıklayalım.
Bulgular Hindistan ve Brezilya’da sosyal yardımın sadece bir siyasi denetim aracı olmadığını, aynı zamanda yoksulların uğruna mücadele ettikleri talep alanlarını ikame etmek için de kullanıldığını gösteriyor. Brezilya’da topraksız köylüler uzun yıllardır toprak işgalleri gerçekleştirip reform için mücadele ediyorlar. Reform, arazisinin bir kısmı mücadeleci köylüler tarafından işgal edilen toprak ağasından (veya tarım şirketinden) söz konusu toprağın devlet tarafından satın alınması ve işgalci köylülere hibe edilmesi anlamına geliyor. Brezilya’da bu o kadar yaygın bir fenomen ki, sadece bununla ilgilenen bir de bakanlık bulunuyor.
Hükümetin sosyal yardımlar aracılığıyla uygulamaya koyduğu stratejik planlama açısından toprak reformlarının ayrı bir önemi var. Brezilya hükümeti sadece ilgili bölgelere daha fazla yardım kartı vermekle kalmıyor. Bunu yaparken örgütlü köylülerin gerçek talebi olan toprak reformu sayısını da sistematik olarak azaltıyor. Yani kolektif mücadelenin hedefindeki esas çatışma alanı, yardımlarla ikame edilmeye çalışılıyor.
Hindistan’a gittiğimizde yine benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Hindistan hükümeti özellikle alt kastlardan insanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde sistematik olarak Özel Ekonomi Bölgeleri adı altında (bilhassa 2005’ten bu yana) ciddi bir mülksüzleştirme/topraksızlaştırma faaliyeti gerçekleştiriyor. Geleneksel olarak geçimlik tarımla hayatta kalan köylülerin yaşadıkları topraklarda resmi bir hakları bulunmuyor. İstimlak yoluyla ele geçirilen bölgeler mücavir alan ilan edilip çoğunlukla bilişim olmak üzere birçok sektörden yabancı şirkete peşkeş çekiliyor. Öte yandan Özel Ekonomi Bölgeleri, sebep oldukları mağduriyetler sebebiyle ciddi bir direnişle karşılaşıyorlar. İlhak edilen bölgelerin uzun yıllar süren direnişler neticesinde tekrar eski sahiplerine iade edilmesi ya da silahlı milisler tarafından işlemez hale getirilmesi de oldukça yaygın karşılaşılan durumlar.
Brezilya’dakine benzer şekilde, Hindistan kırsalında da yetkili hükümet tarafından daha fazla eylem gerçekleştirilen yerlere diğer bölgelere kıyasla daha fazla NREGA yardımı dağıtılıyor. Ancak bununla yetinmeyen Hindistan hükümeti, bir bölge Özel Ekonomi Bölgesi olarak ilan edildiğinde, yardımları daha da arttırıyor. Yani Özel Ekonomi Bölgelerinin sebep oldukları mağduriyetler, NREGA ile telafi edilmeye çalışılıyor. Brezilya’da toprak reformlarını ikame etmek için kullanılan sosyal yardım, Hindistan’da topraksızlaştırma süreçlerini kolaylaştırmak amacıyla işe koşuluyor.[4]
Kısaca özetlemek gerekirse iki ülkenin hükümetleri tarafından neredeyse ortak bir ajanda etrafında uygulanan stratejinin iki temel işlevi var. Birinci işlev, siyasi bir tehdit olarak örgütlü mücadeleyi sona erdirmek. Hindistan’da Özel Ekonomi Bölgeleriyle mücadele ilan eden en güçlü silahlı hareket (Naksalitler) 2008 yılında ülkenin başbakanı tarafından ülkedeki en büyük siyasi tehdit olarak ilan edildiler. Naksalitler dünya çapında da en geniş çaplı birkaç silahlı örgütten biri konumundalar. Brezilya’da ise yine topraksız köylüler tereddütsüz bir biçimde ülkenin en büyük ve “tehlikeli” yoksul hareketi olarak tarif edilebilir. İkinci işlev bu yazı açısından daha önemli ve fakat birinci ile asla ilişkisiz değil. Örgütlü yoksulların kolektif mücadelesi salt siyasi bir tehdit içermiyor. Aynı zamanda sermaye üzerinde yarattığı tehditle, elitler arası ittifakın bozulması ihtimalini de beraberinde getiriyor. Yardım programlarının bütçesi hesaba katıldığında yer yer ekonomik açıdan çokça maliyetli olabilecek “ikame” stratejisini siyasi elitler için “ödenebilecek bir bedel” yapan şey, siyasi elitlerin ekonomik elitlerle olan ittifakı.
Hem Brezilya hem Hindistan, 2000li yıllardaki büyümelerinin çok önemli bir kısmını küresel piyasalara daha fazla entegre olabilmelerine borçlu. Diğer Güney ülkelerindekine benzer şekilde aslan payı doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve bu doğrultuda büyüyen ihracat kalemi oldu. Brezilya’da tarımsal ticaret şirketleri, Hindistan’da ise bilişim şirketleri bu sürece öncülük ettiler. Hindistan’ın ekonomik genişlemesi, bilgisayar ve bilgi hizmetleri gibi sektörlerdeki yabancı yatırımlarla sağlandı. Brezilya’nın büyümesi ise, soya fasulyesi, ham petrol, demir cevheri, selüloz ve mısır gibi ürünlerin dahil olduğu tarım ihracatının genişlemesiyle gerçekleşti. Burada sayılan sektörler ayrı ayrı Brezilya ve Hindistan’da çok sayıda küresel sermaye grubu için oldukça yüksek kârlılık oranlarıyla yatırım imkânları sağladı. Son on yıl içerisinde ilgili ekonomilerdeki canlılık, küresel piyasalardaki daralma bağlamında belli ölçüde durulmuş olsa dahi yerelde sermaye gruplarının iştahlarını aynıyla sürdürdüklerini belirtmek gerek.
Hindistan’ın Özel İstihdam Bölgeleri, adında yer alan “özel” tanımlamasının hakkını tastamam veriyor. Bu bölgeler vesilesiyle gerçekleşen büyümenin önemli bir kısmı konut rantına dayanıyor. İstimlak edilen alanın yüz ölçümü küçük olduğunda dahi emlak sektörünün hızlıca azdırılması yoluyla bölge çok kısa bir süre içerisinde kırsal yoksulların nefes bile alamayacağı bir mahiyete kavuşmuş oluyor. Bu özel alanlar çalışma koşulları ve mesai süreleriyle de özel. Buralarda çalışan işçiler zaten halihazırda kısmi bir koruma sağlayabilen olağan işçi piyasası regülasyonlarından dahi muaf durumdalar. Özel İstihdam Bölgeleri yabancı sermaye grupları için ucuz ve kontrol edilebilir işgücü ve toprak sağlıyor. Bu yüzden bu bölgelerden devşirilen rantı tehlikeye sokan mücadele lokal bir tehdit yaratmakla kalmıyor, küresel sermayenin ekonomik çıkar ve beklentilerini de tehdit ediyor.
Benzer bir durum Brezilya için de geçerli. Brezilya’da yazıya konu olan planın yürürlükte olduğu tarihte topraksız köylüler hareketinin (MST) tarihsel müttefiki olan İşçi Partisi (PT) hükümeti ve Lula iktidardaydı. PT’nin hükümetteki en kalabalık parti olduğu yıllar boyunca MST ve PT’nin arasının açıldığını ve MST’nin toprak reformlarındaki yetersizlikler konusunda hükümeti suçlamaya devam ettiğini not etmek gerek. Öte yandan, Brezilya seçim siyasetinin ve parlamentosunun özel yapısı gereği Lula’nın başkan seçildiği 2000li yılların başında bile PT’nin %20’yi aşan bir oy oranı mevcut değildi. Seçim süreci ve ardından gelen iktidar tecrübesi, yerel ve küresel ölçekte çok sayıda sermaye bloğuyla ittifakı da beraberinde getirdi. Nihayet 2014 yılında MST’nin en büyük sınıfsal düşmanlarından olan, ülkedeki toprak sahibi elitlerin ve tarım şirketlerinin kolektif çıkarını temsil eden Kátia Abreu, PT’nin yeni başkanı Dilma Rousseff tarafından tarım bakan olarak atandı. Toprak reformları, Lula’nın iktidara geldiği ilk birkaç yıldaki mütevazi artışı saymazsak sürekli olarak azaldı. Öte yandan, MST toprak işgali faaliyetlerinin yeni yaygınlık kazanmaya başladığı 1980li yıllardan bu yana toprak sahibi elitler ve büyük tarım şirketleri için kırsaldaki en büyük tehdit olmaya devam ediyor.[5]
Yukarda bahsi geçen yüksek kârlılık, küresel sermaye gruplarının ancak ve ancak Güney’in henüz metalaştırılmamış sosyal, kültürel, politik veya ekonomik gerçekliğinin piyasa ilişkileri tarafından sömürülmesiyle ve ilgili alanlarda mücadele eden eylemci grupların tasfiyesi ile mümkün olabiliyor. Siyasi ve ekonomik elitler arasındaki ittifakın bir tecessümü olarak sosyal yardım programları, tam da bu noktada büyük toplumsal mücadeleleri zayıflatmayı ve yoksulların mülk edinmeleri pahasına “büyümeyi” amaçlayan küresel bir stratejiye denk düşüyor.
[1] Yazı temelde doktora tezimde yaptığım analizlere ve tezimin teorik çerçevesine dayanıyor. Yazıda atıf yapılan bulgulara erişmek için gerekli referans şu şekilde: M. Fuat Kına, Bir Hükümet Stratejisi Olarak İkame: Brezilya ve Hindistan’da Sosyal Yardım ve Radikal Kırsal Hareketler, Doktora Tezi, Koç Üniversitesi, 2023, İstanbul.
[2] Esek Van Gils & Erdem Yörük, “The World Bank’s social assistance recommendations for developing and transition countries: Containment of political unrest and mobilization of political support”, Current Sociology, 65(1): 113-132, 2017.
[3] Erdem Yörük, M. Fuat Kına ve Ali Bargu, “Political determinants of social assistance policies: a critical global comparative systematic literature review”, Journal of Comparative Policy Analysis: Research and Practice, 25(2): 121-155, 2023.
[4] Bu strateji ile Brezilya hükümeti, topraksız köylülerin hareketi olan MST hareketini demobilize etmede ciddi bir başarı elde ederken, Hindistan’daki Naksalit Hareketi hükümetin uyguladığı ikame stratejisini ters yüz ederek sosyal yardımı mücadele sonucunda elde edilmiş bir kazanıma dönüştürdü. Burada detaylıca bahsedemedik ancak bu durum en temelde toplumsal hareketlerin talep oluşturma dinamikleriyle alakalı Naksalitler sosyal yardımı hükümet tarafından verilen bir lütuf olmaktan çıkartıp bir tavize dönüştürerek yeni mobilizasyon avantajları elde etti.
[5] PT-MST ilişkisi 2016’da gerçekleşen yargı darbesinden sonra yeni bir faza girdi. Lula’nın tekrar başa geldiği ve Bolsonaro’nun ülkeden kaçmak zorunda kaldığı 2022 seçimlerine kadarki süreçte MST’nin PT’ye verdiği siyasal destek düşünüldüğünde, PT ile bir tür nikah tazelendiği anlaşılıyor. Umarız bu durum takip eden yıllarda topraksız köylülerin örgütlülüğü açısından da olumlu sonuçlar doğurur.
Yorum bırakın